MEZUN ZİYARETLERİ
′86 MUSTAFA KOPUZ - TEKFEN İNŞAAT

SK-SAL İstanbul İş Ağı ziyaretleri kapsamında, dünya çapında sektörünün en iyi firmalarından biri olan TEKFEN İnşaat'ın Genel Müdürü '86 mezunumuz Mustafa Kopuz'u ziyaret ettik.
 

İş Ağı Komitemizi keyifli bir sohbet eşliğinde ağırlayan mezunumuz; üniversiteden mezun olur olmaz mühendis olarak girdiği TEKFEN İnşaat'da bugün Genel Müdürlük görevine kadar yükselmiştir.

 

  • BİRÇOĞUMUZ TANIYORUZ AMA KISACA KENDİNİZİ VE ŞİRKETİNİZİ ANLATABİLİR MİSİNİZ?

Şirket hakkında genel bilgi vermek gerekirse bizim Kolej 1955 yılında kuruldu, Tekfen de 1956 yılında kurulmuş. Üç kurucu ortaktan maalesef ikisi vefat etti, bir tanesi Ali Nihat Gökyiğit Bey (Allah başımızdan eksik etmesin.) Tema’nın da kurucu onursal başkanlarından biridir. Rahmetli Hayrettin Karaca ile beraber Tema Vakfı'nı kurdular ve vakıf her geçen gün büyüyerek çalışmalarına devam ediyor.

 

TEKFEN İnşaat, kurulduğu yıldan beri NATO projeleri, petrol rafinerileri gibi Türkiye'de o zaman yapılan yatırımların çoğunda çalışmış ve izini bırakmıştır. Yetmiş iki yılından itibaren şirket yurt dışına açılmaya başlıyor. Ondan sonra da portföyün çoğu yurt dışına doğru kayıyor.  Şu an portföyümüz %90-95 civarında yurt dışında. Çalıştığımız ülkeler genellikle komşu ülkeler. Batıdan başlarsak, Almanya, Bulgaristan, Romanya, Rusya, Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Katar, Yemen, Fas, Cezayir’de altyapı, üstyapı, özellikle de gaz, petrol işleriyle ilgili endüstriyel tesisler yaptık, yapıyoruz. Neredeyse dört yüze dayanan bitirilmiş projelerimiz var. Saudi Aramco'nun onaylı tek Türk  firmasıyız. Doksanlı yılların başından beri Aramco ile çalışmalarımız devam ediyor. Katar'da çok aktifiz. Şu anda tek başına iki buçuk milyar dolarlık bir otoyol projemiz bitmek üzere. Onun dışında iki tane daha tamamlanma aşamasında olan otoyol projemiz var orada. Katar'da gerçekleşen 2022 FIFA Dünya Kupası maçları için yapılan stadyumdan bir tanesini yerel ortağımızla beraber biz yaptık. Çok özel stadyumlardan bahsediyorum. Hava sıcaklığı dışarıda 50 dereceyken, saha en fazla 21 derece, tribünler 24 derece olacak şekilde inşa edildi. Üstelik de üstü kısmen açık stadyumlar. Düşünün soğutma sistemleriniJ Katar Enerji’nin özellikle de Rusya-Ukrayna meselesinden sonra Avrupa'nın  gaz tedariği ve çeşitlendirilmesi konusunda  yatırımları var. O projelerden de beş yüz milyon dolar civarı bir paket aldık. Onun diğer paketlerine teklifler veriyoruz. Yani Katar epey hareketli bu dönemde. Rusya da çok hareketliydi, maalesef kapandı. Kuzey Afrika'da aktifiz. Sahra Altı’na da girmeye çalışıyoruz. Afrika’da tamamen, özellikle Sahra ve Sahra Altı’nda Çin istilası var. Bunu kırmaya çalışıyoruz. Daha çok uluslararası büyük firmaların sponsorluğunu yaptığı veya finansmanını sağladığı projeler üzerinden girmeyi uygun görüyoruz, öyle yatırımlara ilgi gösteriyoruz. Daha birçok proje var takip ettiğimiz ama dünyada yaşanan olaylar ile süreçler uzuyor. Dünya Bankası artık fosil yakıt  projelerine çevresel nedenlerden dolayı kredi vermiyor. O yönde de daralma var, ancak tabii şimdi Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle biraz tersine dönmeye başladı durum. Yenilenebilir konusunu hepimiz tabii istiyoruz ama bir de gerçekler var. Yenilenebilir şu an dünya ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde değil. Teknoloji henüz o aşamaya ulaşamadı. Ama çok sıkı takip ediyoruz. Bir takım Ar-ge projelerine destek veriyoruz. Ne yapabiliriz? Kendimizi o yöne nasıl evirebiliriz diye. Geri kalmamak için de o teknolojileri takip etmeye çalışıyoruz.

 

Ben de Kolej’den mezun olduktan sonra Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde İnşaat Mühendisliği okudum Kuzey Kıbrıs'ta. Yedi senede bitirdim. Gayet keyfim yerindeydi, ortam da güzeldiJ Hocalarımız ODTÜ'den gelen hocalardı. Orası da tabii neşeli geçti diyebilirim Kolej gibi. Oradan da hala arkadaşlarım var ama Kolej gibi değil itiraf etmek gerekirse. Üniversite arkadaşlıkları daha çok profesyonel hayatınızda daha ön plana çıkıyor. Kolej arkadaşlıkları manevi kısımda ağır basıyor. 

 

Evet, üniversiteyi bitirdikten sonra da sadece bu şirkette çalıştım. 28 yıldır burada çalışıyorum. Bunun 22 senesi yurt dışında, şantiyelerde geçti. İlk şantiyem Rusya, Samara. Almanya ile Batı Almanya’nın birleştiği 90’larda Rus askerlerinin ülkelerine dönmesi için Rusya'da on üç tane uydu kent yapıldı. Bunlardan bir tanesini de Tekfen yaptı. Benim de ilk işimdi, çok heyecanlanarak başlamıştım. Nasıl söyleyeyim size? Bir kasaba yapıyorsunuz, altı - yedi bin kişinin yaşayabileceği bir kompleks. Bin yüz dairelik konutlar, on üç tane de sosyal tesisi vardı. Isı merkezi, otel, iki tane anaokulu, bir tane okul, arıtma tesisi, sinema, market, hastane. Kışın -20, -25’lerde gezen bir hava, yazın da sıcak, sivrisinek ve toz... İlk ve son bina işimdi ilk projem. 

 

Daha sonra Kuveyt'e geçtim. Petrole bulaşmamız oradan başlıyor. Tiyatrocular "sahnenin tozu" derler ya, bizde de "petrolün kokusu"JÇok da matah bir koku değildir aslında, kötü bir kokudur ama bir süre sonra arar olursunuz. Kuveyt'te sekiz tane petrol tankı yaptık. Bu da ikinci projemdi. 

 

Hemen arkasına yine petrol boru hattı aldık Kuveyt'te. Onu yaptık. Oradan sonra Suudi Arabistan maceramız başladı. Suudi Arabistan'da da 5 sene civarında kaldım çeşitli projeler için. Japonlar deniz suyunu arıtıp kullanma suyu haline getiriyorlardı, biz de o kullanma suyunu 200 km ötedeki şehirlerin tanklarına ulaştırmak için alıp pompa istasyonları yapıp, boru hatları çektik. Dünyanın en büyük petrol  şirketi Aramco ile tanışıklığım burada başladı. Şirketin tanışıklığı daha eskiye dayanıyor tabi. Aramco’ya da üç proje arka arkaya tamamladık. 

 

Oradan Azerbaycan'a geçtim. Azerbaycan'da da çok gurur duyduğumuz, ortaklarımızla beraber BTC boru hattına, TANAP boru hattına Hazar Denizi'ndeki gazı ve petrolü çıkartan platformların yapım işlerine başladık. İlk platformun yapılması işlerinde bulundum. İkinci platform başlarken Kazakistan'a geçtim.

 

Kazakistan'da da çok büyük yine gaz, petrol ve sülfür işleyen bir tesisin inşaatında bulundum. Üç dört projeyi aynı anda idare ettim. Kazakistan'dan sonra Fas'a geçtik. Böyle işte bir kuzey, bir güney şeklinde...

 

Fas'taki projem de çok özel bir projeydi. Benim şansıma diyeyim. Dünyada başka bir örneği yok. O çapta, o uzunlukta. Fas dünyanın en büyük fosfat yataklarına sahip. Fosfattan da gübre yapılıyor. Madenlerden, gübrenin işlendiği tesise iki yüz kilometre uzaklıkta. Biz toz haline getirilmiş fosfatı suyla karıştırıp onu boru hatlarıyla iki yüz kilometre öteye ilettik. Dediğim gibi bu uzunlukta ve bu çapta dünyada halen daha örneği yok. Boru içinde boru o da. Dışı çelik, içi HDP plastik kaplı bir boru. Bir Amerikan firmasıyla ortaklık yapıp, üretimini Fas'ta gerçekleştirdik. Böyle çok uluslu ve benzeri olmayan bir projeydi. 

 

Fas'tan sonra Türkiye'ye geldim ama yine şantiye TANAP boru hattı projesinin dört lotu Türkiye'den geçer. Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye, Yunanistan’dan geçerek İtalya’ya kadar gidiyor. Türkiye'deki en uzun kesimolan -513 km- boru hattı biz yaptık. Paralelinde o gazın
pompalanabilmesi için kompresör istasyonları gerekiyordu. Eskişehir'de, Ardahan'da pompa istasyonları
ve ölçüm istasyonları yaptık. Bu projeyi bitirince de merkeze geçtim genel müdür yardımcısı olarak. Sene oldu 2017-2018 civarı. 2019’da da genel müdürlük görevini üstlendim. Hala o görevi sürdürüyorum. 

 

  • MÜTHİŞ BİR KARİYER, HARİKA PROJELER. ÖZEL HAYATINIZ AÇISINDAN ZOR OLDU MU? 

Çok güzel ama zor evet. Eşimle evlilik öncesi 7 yıllık ilişkimiz var ama projeler yüzünden geç evlenebildik. İlişki derken de; ben yurt dışındayım. 6 ayda 1, 15 günlüğüne gelebiliyorum. Eşim de sağ olsun evlendikten sonra Azerbaycan’a geldi. Azerbaycan'da konsoloslukta evlendik biz 2003 yılında. 2005 yılında oğlumuz oldu. Oğlum okul öncesi kreşe başlayana kadar, yani beş-beş buçuk yaşına kadar eşimle birlikte benimle beraberlerdi. Ondan sonra tekrar ayrıldık. Onlar Türkiye'ye döndüler okul için. Ben devam ettim. Mecburi hizmet. Ankara'dayken de ayrıydık, oğlan burada okula gidiyordu. Tabii Ankara çok daha kolay yurtdışına göre. En azından hafta sonları, her hafta sonu olmasa bile kaçıp gelebiliyorduk. Şimdi böyle, burada yerleşik hayata geçtik diyoruz ama bu seferde seyahatler. Şikayetçi değilim bu arada buna itirazım yok.

 

  • SEVİYOR MUSUNUZ SEYAHAT ETMEYİ?

Seyahat etmeyi seviyorum ama bizim seyahatlerimiz havaalanı, otel, toplantı odasıJ Alışkanlık oldu herhalde. Konaklamalı gidiyorsak tabii akşam bir tur atıyorsunuz gittiğiniz yerde. O da genelde hep sıkışık bir zamanda oluyor zaten. Ajandayla gidiyorsunuz. Neredeyse havaalanından direkt toplantıya gidiyorsunuz. Uzun, günler süren toplantılar olabiliyor. Akşamları ertesi güne hazırlanması var bunun. En azından kendi aramızda ertesi günün stratejisini belirleme. Onlar böyle söyledi, biz ne söyleyelim? Ne yapalım? Toplantıların değerlendirmesi yapılabiliyor, Akşam rahat rahat yemek yerine, iş yemeğine dönüşüyor. Bir yerde gidip yiyorsunuz insani ihtiyaç olarak. Ama onda da böyle ya bir an önce yiyip gidelim, dinlenelim toplantıya devam edelim ya da uyuyalım diye düşünüyorsunuz. Çünkü uçak saatleri de insani saatlerde olmuyor pek, ona da bağlısınız. Hayat öyle geçiyor. Memnunum. Öyle bir sıkıntım yok ama şu an çok sıkıntılı dönemlerden geçiyoruz. O bizi zorluyor. En zor kısmı o. Belli bir ciroya geriliyorsunuz. Çalışanları düşünüyorsunuz, proje bazlı çalıştıkları için bunları nasıl azaltmayalım da arttıralım derdine giriyorsunuz. Maalesef zorluyor bizi.

 

  • ÇOK BAŞARILI YÖNETİCİ OLARAK GEREK İŞ YAŞANTISINDA GEREK SOSYAL YAŞANTINIZDA OKULUMUZ SİZCE ŞU ANDAKİ MUSTAFA KOPUZ’A NELER KAZANDIRMIŞTIR?

Başarılı sıfatı için teşekkür ederim. Ama ne kadar başarılı, ölçmesi de zor bu aralar içinde bulunduğumuz ortamdan, şartlardan dolayı. Ben şanssız da bir döneme denk geldim kendi açımdan. Ama tabii bir kere dünya dili İngilizce, onsuz hiçbir şey olmuyor. Kolejde öğrendiğimiz İngilizce bize çok şey kattı. Uluslararası alanda boy göstermek için şart. Ama şunu da söyleyeyim hani, elbette temelini orada aldık ama pratiği iş hayatında oldu açıkçası. En azından benim için öyle oldu. Ama bir temel vardı ki anlaşabildik. O konuda çok zorluk çekmedik.

 

İlişki yönetimi; orada arkadaşlıklar çok değişik çünkü. Hani bizim okul yatılı olması hasebiyle de bir manada Zonguldak'tan Artvin'e kadar çok değişik kültürlerle, değişik arkadaşlıklar kuruyorsun. Ülkelerde öyle, her ülkenin kültürü farklı. Dolayısıyla bu değişliklere alışık olmanız lazım. Kendi kabuğunuzdaki gibi davranamıyorsunuz. Kısa süreli ziyaretlerde elbette bunu çok anlayamıyorsunuz ama özellikle yaşadığınız zaman üç-beş yıl, o kültüre aşina olmanız gerekiyor. Buna da hazırlıklı olmanız gerekiyor. Böyle değişik kültürlerle ilişki kurabilme yeteneği kattı diye düşünüyorum Kolej.

 

Onun dışında da iyi bir eğitim aldık. Hocalarımız çok iyilerdi sağ olsunlar. Sadece eğitim değil tabii, iyi insan olmak da bir meziyet. Bu sadece kendi çabanızla da olmuyor. İyi insan yetiştirmek; sağ olsunlar öğretmenlerimizin, okulun o zamanki stratejisi, mottosuydu.

 

Bunlar hissedebildiklerimizin, görebildiklerimizin bir kısmı, hissedemediğimiz fark edemediğimiz kısımlarda da katkısı mutlaka olmuştur okulun.

 

  • KLASİK OLACAK AMA, AKLINIZDA KALAN OKULLA İLGİLİ UNUTAMADIKLARINIZ / ANILARINIZDAN BAHSEDEBİLİR MİSİNİZ?

AnıJ  Hangisini söylesem öbürüne ayıp olur, çok fazla anı var. Mesela cuma öğleden sonralarına beden eğitimi dersi koyarlardı. Biz o beden eğitimi dersinden sonra hep beraber hamama giderdikJ Spor salonu, yatakhane, ana bina altındaki dehlizlerde çok dolaştık. Oralarda çok gezdiğimizi hatırlıyorum. Yatakhanenin alt katında ranzaların demirlerinden parmaklık yapmışlardı ama onlar çok sağlam değildi. Yatılı arkadaşlarımız oradan akşamları kaçarlardı mesela, biz çiftlikte buluşurduk, onları hatırlıyorum. Unutulmaz güzel anılar. 

 

Masa tenisi okulun milli sporu. O öğle tatilinde aşağıya koşup özellikle de en sondaki masayı kapmak bir meseleydi. 80 ihtilali zamanını biliyorsunuz. 79 yılında, hazırlık sınıfının ilk başlarında bir gün koştuk, koştuk o masayı kaptık. Ana binanın altında konferans salonu vardı, abiler dediler ki konferans salonunda forum var, geleceksiniz. Biz ağladık, sızlandık masayı tutmuştuk diye. “Tamam, biz size masayı geri veririz.” dediler. Bizi topladılarsa da bir şey anlamıyoruz tabii. Çocuğuz daha. Anlattılar da anlattılar bir sürü bir şeyler. Daha yoğun sol görüşlüydü bizim okul. Bütün çevre, mahallede sağcıydı. Bizim bütün vasistaslar delikti. Kurşun deliği vardı yani camlarda. Tabii yatılı arkadaşlarımız bunu çok daha derin yaşadılar. Yatılı abilerle ikinci bir tedrisat vardı yani yatılılıkta.

 

Daha bir sürü anı… Üçüncü teneffüste pide gelirdi kantine. Orada böyle bir kuyruk olurdu, kargaşa olurdu, sıra falan takmazdı kimse. Minicik bir pide, onu bir kağıda sarar verirlerdi.

 

Bizim dönemin yıllık organizasyonunda bulunmuştum. Dükkan dükkan dolaşıp reklam aldığımı hatırlıyorum. Tişörtlerin basılmasında, yaptırılmasında Alper Utku diye bir arkadaşımızla beraber uğraşmıştık.

 

8 Aralıkları çok iyi hatırlıyorum mesela, müthiş olurdu. İki üç ay öncesinden hazırlanmaya başlanırdı. Korolar, danslar, orkestra… Ben Halk Mülk Müziği Korosu’ndaydım. Hatta solo da söyledim. Hotel California'yı söylemiştim. Orkestrayla da öyle bir çalışmam olmuştu.

 

  • ÇALIŞKAN BİR ÖĞRENCİ MİYDİNİZ?

Yok. Beşten şaşma altıyı aşmaJ Bizim zamanımızda "Habeş" hocamız vardı, edebiyat öğretmeniydi, lakabı Habeş'ti. Cengiz Kutlu. Onun gibiJ

 

  • SAMSUN ANADOLU LİSESİ’NDEN ÖRNEK ALDIĞINIZ BİR KİŞİ / ÖĞRETMEN VAR MI / OLDU MU?

Hocalarımız bizi iyi yetiştirdiler. Coşkun Hoca vardı. Mesela aklımda o yer etmiş. Coşkun Özarslan. Disiplinli bir hocaydı ama belliydi, babacan biriydi. Abdullah Hoca vardı, Cudi Hoca vardı, koçumuz. Sema Hoca vardı.  Spordan gittik hep ama onlar hala etkileyici figürler. Onlar hiç kopmadılar, takip ediyorum. Hocalarımız sağ olsunlar.

 

  • YILLIKLARDA BİRÇOK KİŞİNİN / ÖĞRETMENİMİZİN LAKAPLARI MEŞHURDUR. SİZE TAKILAN BİR LAKAP VAR MIYDI?

Bizim zamanımızda bir çizgi film vardı. O zaman tek kanallıydı herhalde televizyon, 70-80’lerde. Haberlerden sonra veya önce böyle Musti diye bir karakter vardı. Musti derlerdi ondan bana. Dönem arkadaşlarım hala Musti derler.

 

  • OKULUMUZ VE DERNEĞİMİZ İLE İLGİLİ NELER PAYLAŞMAK İSTERSİNİZ?

Sürekli hep o içtenliği, arkadaşlığı, yakınlığı arıyorsunuz, ben en azından bulamadım. Hala çok sağlam dostluklarımız, çocukluğumuz birlikte geçti. Annemizden, babamızdan çok arkadaşlarımızı gördük. Biz çok kalabalık da bir dönemdik. 85 dönemiyle de çok yakındık, yakınız. Oradan bize gelen epey bir arkadaşımız oldu. Hala görüşüyoruz. Okula da çok yazık oldu. Çok üzülüyorum açıkçası. Bir kere okulun olayı 7 sene, oranın tadına varmak yedi sene, dört sene kesmez. Anadolu Liselerinin bir misyonu da vardı eskiden.7 yıl boyunca ingilizce dili hayatınızdaydı. Binalar paylaştırılmış, yıkılmış anladığım kadarıyla. Bizim okulumuz şu an birçok üniversitenin sahip olmadığı bir kampüse sahipti, koskoca alanı vardı. Çok büyük bir bahçesi vardı beton bloklarla kaplı. Sundurma vardı. Yağmurda yemekhaneye, yatakhaneye gidebilmek için şimdi kim yapıyor bunları? Onların üstlerinde gezerdik, tırmanırdık, topumuz kaçardı. Çok yazık oldu. Ona üzülüyorum. Onun dışında keşke yine başlasak. Bir yedi yıl daha okuruz, mümkünse de uzatırızJ O zamanlar kalmak korkulu rüyamızdıJ

 

Sizler de gayet aktifsiniz. Hele de o, Kaplanlar mıydı koşanlar? Çok çok iyi. Bende de yelkencilik var. Samsun Yelken Kulübü'nde lisanslı yelkenciydim. Hatta bir ara antrenörlüğünü bile yaptım.

Hakikaten bayağı aktifsiniz. Tebrik ediyorum sizi de. Katılamadığım için üzülüyorum ama sıkı bir takipçinizim. J